Facebook’un dünyadaki kullanıcı sayısı bir milyarı geçti. Türkiye’nin internet nüfusu 36.4 milyon, Türkiye’deki Twitter kullanıcı sayısı ise 11.3 milyon. Türkiye’de yaklaşık 19,8 milyon hane var ve sadece %49′unda internet var. Yeni nesil her gün 1,5 trilyon yeni içerik giriyor. Türkiye’de 1 Milyon tablet kullanıcısı var. 2012 yılında sosyal medya reklam bütçesi 4.7 Milyar dolardı. 2017 yılında ise bunun 15 milyar dolara ulaşılacağı öngörülüyor. Google mobil aramalarının %73’ü değer yaratan aksiyonlara dönüşüyor.
Bu rakamlar bundan beş yıl öncesine kadar hayatımızda yoktu.Rakamların hayatımıza girişi ise Dijitalizm kavramının ortaya çıkmasıyla başladı. Türkiye’de ise bunun başlangıcı 2008-2009 yıllarına dayanıyor. Bu değişimin sonuçları olan bu rakamlar dijital üzerine yapılan eğitimlerde, konferanslarda, zirvelerde, semineler de katıldığımız her yerde neredeyse artık sunumların ¾’ünü bu rakamlar oluşturmaya başladı. Dijital sonuçlar, dijital nedenlerin önüne geçti.
Rakamlar başarıyı ve performansı ölçebilmenin en temel çıkış noktalarıdır. Özellikle dijitalizm çağında. Bu çağda her adımın ölçümlenebilmesi dijitali diğer alanlardan ayıran en önemli özelliğidir de. Rakamlar gelişimi gösterir, gelecek hakkında öngörülere yardımcı olur, performansınızı ortaya koyar, önemlidir. Fakat bu rakamlardan önce dijital nedenleri yani değişen insan davranışlarını anlamak en önemlisidir.
Dijital pazarlamaya başlarken en önemli çıkış noktası olması gereken “Toplum Bilimi (Sosyoloji)” bugün unutulmaya başlandı. Bu mecralara girilme nedeni kimi zaman zorunluluk, kimi zaman rakipten eksik kalmamak, kimi zamansa artık herkes bu dünyada bizde olmalıyız şeklinde konumlandırıldı. Hal böyle olunca değişen insan davranışları, istekleri, rakamların gerisinde kaldı.
Dijitalin hayatımıza getirdiği en büyük değişim insan davranışlarında ortaya çıktı. Bastırılmış, beklemeye alınmış dünya bir anda patladı. Önceden birbirleri ile konuşamayan insanlar, birbirleri ile yoğun iletişim içerisinde olmaya başladı. İtibar yönetimi dediğimiz kavrama online eklendi ve bu alana büyük yatırımlar yapılmaya başlanıldı. Bu alanla ilgili yasalar ve yönetmelikler hızlıca hazırlandı, yürürlüğe koyuldu. Devletler bu değişimden korkmaya başladı. Devrimler yaşatan süreçler ortaya çıktı. Hiç tanımadığınız bir insanın yazdığı bir yorum bir ürünü almamamızın nedenini oluşturmaya başladı. Önceden telefonlarda dakikalarca bekletilen insanlar artık kendi çözüm yöntemlerini oluşturmaya, bu deneyimlerini paylaşmaya başladılar. Zaman kavramı kısaldı ve insanlar sabırsız olmaya başladılar. Algı eşikleri değişmeye başladı. Kısacası insanların davranış modelleri değişmeye başladı.
Bu konuyla ilgili MasterCard yakın zamanda bir araştırma gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen “Dijital Paylaşım ve Güven Projesi”, tüketicilerin internete girdiklerinde “gerçek dünya”daki karakterlerini bir kenara koyarak hislerini, kişisel bilgileri konusundaki eylemlerini ve kendi verilerine ne kadar değer verdiklerini daha iyi yansıtan “online kişilikler”e büründüklerini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, internet ve sosyal medya kullanıcıları “Açık Paylaşımcılar”, “Salt Etkileşimciler”, “Sadece Alışveriş Yapanlar”, “Pasif Kullanıcılar” ve “Proaktif Koruyucular” olmak üzere beş farklı kişiliğe bürünüyor. ( Kaynak: Marketing Türkiye) Bu araştırma hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
İşte değişime ilk olarak bu DNA değişimini anlayarak başlamak en doğrusu olacaktır. Bunun için ise öncelikle toplum biliminin (Sosyoloji) göz ardı edilmemesi gerekir. Unutmamak gerekir ki her yerde anlatılan, örnek verilen rakamları ortaya çıkaran bu değişen davranışlar bütünüdür. Dolayısıyla dijitali anlamaya ve yönetmeye çalışmak için sonuçlardan başlamak yerine öncelikle nedenlere odaklanmak ve anlamak her zaman daha iyi sonuçlar ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Bir yanıt yazın